Erzincan İliç’te bir altın madeninde meydana gelen toprak kayması nedeniyle, siyanürlü toprak altında kalan 9 işçi için süren arama kurtarma çalışmaları iş sağlığı ve güvenliği konusunu yeniden gündeme getirdi.
Erzincan’daki madende kontrollü bir yığılma gözükmediğini, toplam cürufun heyelan gibi geldiğini dile getiren İSG Uzmanı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Rüştü Uçan, “Çok tehlikeli bir malzeme. İnşallah akarsulara ulaşmaz.” dedi.
Yamaç gibi bir alanda kaymaya başladığında, onu durduracak bir güç bulunmasının çok zor olduğunu da ifade eden Rüştü Uçan, “Onun için daha düzlük alanlara konulması lazım. Bu yamaca konulmuş ve geliyor. Ve gelmeye başladığı zaman aynı kar yığını gibi devamı geliyor. Büyük bir çevre felaketi gözüküyor.” dedi.
Metal madenlerinde bu tip göçükler ve kaymaların fazla rastlanan olaylar olmadığını kaydeden İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl, “Fizibilite çalışması sistematik olarak maden kurulmaya başladığı andan itibaren başlar. O cürufun oraya atılacağı planlandığı andan itibaren başlar. Nereye atılacak, zemin sağlam mı?” dedi.
Erzincan İliç’te bir altın madeninde meydana gelen toprak kayması nedeniyle, siyanürlü toprak altında kalan 9 işçi için süren arama kurtarma çalışmaları iş sağlığı ve güvenliği konusunu yeniden gündeme getirdi.
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi İş Sağlığı ve Güvenliği Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Rüştü Uçan, Erzincan’da bir altın madeninde meydana gelen toprak koyması ve işçilerin siyanürlü toprak altında kalmasını değerlendirdi.
“Altın madeninde yüzde 1 kadar altın var.”
Dr. Öğr. Üyesi Rüştü Uçan, özellikle altın madeninde yüzde 1 kadar altın var olduğunu, yüzde 99 ise altını siyanürle, hidrojen sülfürle karıştırarak altın elde edildiğini kaydederek, “Kalan cüruf içinde 39’a yakın toksik madde var olduğu söyleniyor, bilimsel yayınlarda. Bu, bir şekilde yığılmış. Bu yığılırken kontrollü bir yığılma gözükmüyor. Ve bu aniden heyelan gibi geliyor. Heyelan gibi bu, toplam cüruf geliyor. Çok tehlikeli bir malzeme. İnşallah akarsulara ulaşmaz.” dedi.
Pasa içindeki siyanürün yağmur ya da suya karışarak hidrojenin siyanür buharına döneceğini, havada uçup kaybolana kadar çok tehlikeli olduğunu ifade eden Uçan, “Burada sorun pasa içindeki ağır elementler. HM (ağır metal) iyonları karmaşık biyokimyasal reaksiyonlarda önemli bir rol oynar. Ag (Gümüş), As (Arsenik), Cd (Kadmiyum), Pb (Kurşun)ve Hg (Civa) gibi esansiyel olmayan HM'lerin canlı organizmalar için biyolojik önemi yoktur ve ekosistemde bulunduklarında çok toksiktirler, yer altı sularına geçip geçmediklerini incelemek lazım.” şeklinde ifade etti.
“Bir kayma riski olan yerlere değil daha düz alanlara dökülmesi gerekiyor.”
Sıvı olan kısmının gölet gibi bir yerde tutulduğunu ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Rüştü Uçan, “Ama madenin yüzde 1’ini alıyorsun, yüzde 99’u dışarıda kalıyor. Toprağı inşaat hafriyatı gibi. Çok az bir kısmını aldın yüzde 1 gibi, yüzde 99 kaldı. Bu yüzde 99’u bir yerlere dökülüyor. Döküldüğü vakit de böyle bir kayma riski olan yerlere değil daha düz alanlara dökülmesi gerekiyor.” diye konuştu.
Uçan, yaklaşık 40 yıldan beri biriken bir şey olduğunun söylendiğini de dile getirerek, “Çevreyle ilgili problem çok büyük. Toprak altında kalan 9 kişinim bulunması çok zor. Dünyada bunun gibi 18’e yakın kaza olmuş. Hepsindeki büyüklük hemen hemen bizdekinin onda biri gibi.” dedi.
“Daha düzlük alanlara konulması lazım. Bu yamaca konulmuş.”
Yamaç gibi bir alanda kaymaya başladığında, onu durduracak bir güç bulunmasının çok zor olduğunu da ifade eden Uçan, “Onun için daha düzlük alanlara konulması lazım. Bu yamaca konulmuş ve geliyor. Ve gelmeye başladığı zaman aynı kar yığını gibi devamı geliyor. Büyük bir çevre felaketi gözüküyor.” dedi.
Kayan toprağın siyanürle ve diğer sülfürik asitle karıştırılarak içinden altın bulunmaya çalışılmış altın olmayan kısım olduğunu hatırlatan Uçan, “Bu malzeme akıyor. Görünen o, çünkü o sabit bir şey değil. Bir kaya olsa bir yere tutunur. Bu ise taşınan toprak. Bu tür bir heyelan riski olan bir yere koyulmaması lazım." şeklinde sözlerini tamamladı.
“Metal madenlerinde bu tip göçükler ve kaymalar fazla rastlanan olaylar değil.”
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı, İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl de konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, bu tip kazaların maden ocaklarında çok sık rastlanmaya başlandığını ama işin ilginç tarafının metal madenlerinde bu tip göçükler ve kaymaların fazla rastlanan olaylar olmadığını dile getirdi.
Özellikle global şirketlerin işlettiği yerlerde iş güvenliği önlemlerinin üst düzey seviyede alındığını da kaydeden Bingöl, “Burada toprak kayması var. Çıkan cürufun atıldığı bir kayma. Sanırım bir geçiş güzergahında olduğu için de toprak kayması, çalışanların üzerine çökmüş durumda. Aynı bir çığ düşmesi gibi düşünün.” dedi.
“Güney Amerika’da bu tip kazalarda insanların toprak altında kalıp öldüğü durumlar biliniyor.”
Toprak altında kalan 9 kişinin kurtarılmasıyla ilgili “Allah’tan umut kesilmez yani bir şekilde umut var olmak durumundayız, ama daha önce de yaşadığımız tecrübelerden biliyoruz ki bu tip kurtarma çalışmaları zorlu çalışmalar” diyen Bingöl, özellikle Güney Amerika’da bu tip kazalarda insanların toprak altında kalıp öldüğü durumların bilindiğini anlattı.
Toprak kaymasını engellemek için teras sistemi ile güvenlik önlemi alınması konusunda da Nuri Bingöl, “Teras sistemi yapılır ki kaymasın diye. Bu yapı işlerini ilgilendiren ve yapı işleri yönetmenliği, maden yönetmenliği çerçevesinde yapılan uygulamalar.” dedi.
“Burada ihmal vardır diyemem ama bir kaza olduğuna göre soruşturmaların sonucunda ortaya çıkar.”
Dr. Öğr. Üyesi Nuri Bingöl, her türlü tedbirin alındığı durumda da bazen ihmal edilmiş noktalar olabildiğini kaydederek, “Burada ihmal vardır diyemem ama bir kaza olduğuna göre birtakım soruşturmaların sonucunda da ortaya çıkabilecek birtakım gerçekler olacaktır. Birtakım teknikleri ve sistemleri kullanırız. Maden mühendisliğinin tekniği dışında jeoloji mühendisliği ve inşaat mühendisliği teknikleri de var. Teras sistemi, iksa sistemi… Bir şekilde o cüruftan veya atıktan çıkan atık malzemelerin çok fazla miktarda yükseltilmemesi gerektiği gibi birtakım sistematik tekniklerin kullanılması gerekiyor.” diye konuştu.
“Fizibilite çalışması sistematik olarak maden kurulmaya başladığı andan itibaren başlar.”
Bir baraj ya da perdeleme olması gerekip gerekmediği konusunu da değerlendiren Nuri Bingöl, “Mutlaka olması gerekiyor. Öncelikle oranın kaymaması gerekiyor. Önce bir zemin etüdü yapılır. Zemin sağlam mı? O yükü taşıyacak zemin var mı?” dedi.
6 Şubat depremlerinde zeminin sıvılaşmasından bahsedildiğini hatırlatan Bingöl, “Burada da benzer durumlar olabilir. Fizibilite çalışması sistematik olarak maden kurulmaya başladığı andan itibaren başlar. O cürufun oraya atılacağı planlandığı andan itibaren başlar. Nereye atılacak, zemin sağlam mı, bir problem var mı? Dizilmeye başladıktan sonra üst üste cüruflar, oraya bir perdeleme sistemi olur, iksa sistemi olur, iksa dediğimiz bir eğim vererek kenarından desteklemektir. O şekilde bir destekle desteklendiği zaman zemin sağlam olduğunda kaymamasını bekleriz zaten.” şeklinde konuştu.
“Siyanürlü bir toprağa dokunulmaması gerektiğini hepimiz biliyoruz.”
Nuri Bingöl, kimyasal içeriğin ne şekilde zarar verebileceği konusunda fikir sahibi olmadığını da dile getirerek, “Sonuç itibariyle siyanürün zararlarını hepimiz biliyoruz. Orada tabi ki birtakım eldivenlerin, maskelerin, koruyucu giysilerin giyilerek arama çalışması yapılması söz konusu. Siyanürlü bir toprağa dokunulmaması gerektiğini hepimiz biliyoruz, ama solunum yoluyla nasıl bulaşır, kısmı buharlaşma durumu, havayla açığa çıktığındaki durumu ile ilgili çok fazla bir şey söyleyemeyeceğim.” dedi.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
Yorum Yazın