Rolls-Royce liderliğindeki şirketler birliği, Küçük Modüler Reaktör (SMR) olarak da bilinen kompakt nükleer enerji santralinin geliştirilmesinde ilk aşamanın belirlenen süreden önce ve daha düşük bütçeyle tamamlandığını duyurdu. Güncellenen son tasarım ile birlikte reaktörlerin enerji kapasitesinde artış sağlandığı açıklandı. 2021’in ilk çeyreğinde SMR tasarımının ilgili nükleer düzenleyici kurum tarafindan değerlendirilmeye başlanmasını hedefleyen şirketler birliği, böylece 2030’ların başında ilk santralin, 2035’e kadar da 10’a yakın santralin tamamlanması hedefine sadık kaldı. Son aşamada alınan 200'den fazla kritik mühendislik kararıyla santralin tasarımında düzenlemeler ve iyileştirmeler yaptıklarını belirten Rolls-Royce ekibi, güç kapasitesinin ek maliyet olmaksızın 440 MW’tan 470 MW'a çıkarıldığını ve santralin konfigürasyonunun, verimliliğinin ve performans kriterlerinin optimize edildiğini açıkladı. Bu değişiklikler sonucu, her bir SMR’ın önceki tasarıma kıyasla 100 bin daha fazla eve yetecek kadar güç üreteceği belirtildi. Öte yandan Rolls-Royce ekibi, yenilenen tasarımın çok yönlü estetik bir çatıya sahip olduğunu ifade etti. Peysajla bütünleşmesi için santralin toprak bir set ile çevrelenecek şekilde tasarlandığı ve zemin alan kullanımının düzenlenmesiyle daha kompakt bir yerleşim oluşturulduğu açıklandı. İstanbul'da düzenlenen Nükleer Santraller Fuarı ve Zirvesi'nde konuşan Rolls Royce SMR CEO’su Tom Samson, SMR'ların ulaşılabilir, güvenli ve temiz bir enerji çözümü sunduğunu vurgulayarak, “Temiz enerjiye dair bir geleceğin inşa edildiği günümüzde Rolls-Royce olarak dünyadaki en yaygın PWR nükleer teknolojisini kullanarak yaptığımız inovasyonlarla güvenilir ve yatırım yapılabilir küçük modüler reaktörler tasarlıyoruz. Nükleer enerjinin düşük maliyetli çözümler sağlaması, güven sunması ve yatırım çekmesi bu açıdan büyük önem taşıyor. Rolls-Royce olarak biz bu beklentilere uygun teknolojiler geliştiriyoruz ve SMR’larımızla yüksek enerji depolama maliyetlerini önleyen, ölçeklendirilebilir ve temiz bir çözüm sunuyoruz. Bu doğrultuda, SMR’ların Türkiye’de de kullanılabilmesi için yetkililerle görüşmelerimizi sürdürüyoruz” dedi. Aynı zirvede söz alan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Nükleer Enerji ve Uluslararası Projeler Genel Müdürü Afşin Burak Bostancı, dünyada elektrik enerjisi talebinin yaklaşık yüzde 11’inin nükleer santrallerden karşılandığını belirterek şunları söyledi: “Ülkemiz toplam 12 nükleer reaktöre sahip olacak 3 nükleer santral projesi kurmayı planlıyor. Diğer yandan küçük modüler reaktörler başta olmak üzere 4’üncü nesil reaktörlere yönelik yeni trendleri de yakından takip ediyoruz. Ülkemizin birincil enerji kaynağında dışa bağımlılığının azalmasında nükleer santraller önemli bir görev üstlenecek.” Rolls-Royce, kompakt boyutu sayesinde SMR enerji santralinin çok çeşitli uygulamalar için elverişli olduğunu ve bu çesitliliğin bütün enerji sistemlerinin karbondan arındırılmasına yardımcı olacağını vurguladı. Her bir enerji santralinin, yaklaşık bir milyon* haneye yetecek miktarda güvenilir ve düşük karbonlu enerji sağlayabildiği, bunun yanı sıra santrallerin temiz hidrojen ve sentetik havacılık yakıtı üretim tesislerine, tuzdan arındırma tesislerine veya enerji yoğun sanayi bölgelerine enerji sağlamak için de faaliyet gösterebileceği duyuruldu. Nükleer düzenleyici kurumun değerlendirme süreci sonunda nihai hale getirilecek olan tasarıma göre, kullanılacak tüm yakıtın tesisin ömrü boyunca mevcut sahada depolanacağı açıklandı. Rolls-Royce’un Türkiye’yi SMR alanında potansiyel bir kilit partner olarak gördüğünü vurgulayan Rolls-Royce SMR Strateji ve İş Geliştirme Direktörü Alan Woods, şöyle konuştu: “Türkiye’nin Rolls-Royce SMR’larının üretimi konusunda bölgesel iş ortağımız olabileceğine inanıyoruz. Bunun hayata geçirilebilmesi açısından yerel tedarik zinciri büyük önem taşıyor ve Türkiye’nin bu açıdan oldukça uygun bir iş ortağı olacağını düşünüyoruz. Bu ortaklık, Türkiye’yi nükleer teknoloji satın alan bir ülkeden nükleer teknoloji satan bir ülkeye dönüştürebilir.” Bölgesel endüstrinin yaratacağı ekonomik avantajlara dikkat çeken Woods, “Girilecek bu ortaklık sadece Türkiye’de büyük miktarda iş imkanı yaratmakla kalmaz, bu iş imkanlarının uzun vadede sürdürülebilir olmasını da sağlar” dedi. Woods, SMR nükleer reaktörünün dünya genelindeki 400 reaktörde mevcut olan standart nükleer enerji teknolojisini kullanması sayesinde prototip üretimine gerek duymadığını, bunun da maaliyetleri düşüreceğini ifade etti. Ayrıca, santral bileşenlerinin kurulum alanına aktarılmadan önce modüller halinde üretileceği ve alandaki montajının hava koşullarına dayanıklı bir kapalı sistem altında fabrika kalite standartlarında tamamlanacağı belirtildi. Bu sürecin, hassas faaliyetler için fabrika benzeri koşullar sağlayacağı ve üretimi olumsuz hava şartlarından koruyarak maliyetleri daha da azaltacağı vurgulandı. Sonuç olarak üretim ve kurulum faaliyetlerinde standart hâle getirilecek süreçler ile verimliliğin artırılacağı ve kurulum faaliyetlerinin yüzde 90'ının fabrika koşullarında yürütüleceği, bu sayede de yüksek kalitenin korunacağı ve öngörülen inşa sürelerinin aşılması riskinin ortadan kalkacağı ifade edildi. Yapılan tüm bu işlemlere ek olarak, kazılan toprağın sahada toprak dolgusu oluşturmak için yeniden kullanılacağı, böylelikle hafriyat atım ihtiyacı giderilerek, hem finansal hem de çevresel açıdan maliyetli olan karayolu taşıma faaliyetlerinin de azaltılacağı dile getirildi. Şirketler birliğini meydana getiren Rolls-Royce, Assystem, Atkins, BAM Nuttall, Jacobs, Laing O'Rourke, Ulusal Nükleer Laboratuvar, Nükleer İleri Üretim Araştırma Merkezi ve TWI'nin sektördeki en iyi nükleer mühendislik, inşaat ve altyapı uzmanlığına sahip olduğu ifade edildi. Programın birinci fazında entegre ekipler halinde tasarımı ilerletmek ve geliştirilecek yeniliklerin enerji santralinin maliyetlerini düşürecek unsurlara odaklanmasını sağlamak amacıyla çalışıldı. İnşaası ve kurulumu UK SMR şirketi tarafından gerçekleştirilecek nükleer enerji santrallerinin işletmesinin ise elektrik üretim şirketleri tarafından yapılacağı belirtildi. Bu kapsamda, hem Birleşik Krallık'ta hem de uluslararası alanda kompakt nükleer enerji santralleri işletme potansiyelinin araştırılması için ABD merkezli Exelon Generation şirketi ile Kasım 2020'de bir Mutabakat Anlaşması imzaladığı duyuruldu.Kaynak: (BHA) - Beyaz Haber Ajansı
Rolls-Royce liderliğindeki şirketler birliği, Küçük Modüler Reaktör (SMR) olarak da bilinen kompakt nükleer enerji santralinin geliştirilmesinde ilk aşamanın belirlenen süreden önce ve daha düşük bütçeyle tamamlandığını duyurdu. Güncellenen son tasarım ile birlikte reaktörlerin enerji kapasitesinde artış sağlandığı açıklandı.
2021’in ilk çeyreğinde SMR tasarımının ilgili nükleer düzenleyici kurum tarafindan değerlendirilmeye başlanmasını hedefleyen şirketler birliği, böylece 2030’ların başında ilk santralin, 2035’e kadar da 10’a yakın santralin tamamlanması hedefine sadık kaldı.
Son aşamada alınan 200'den fazla kritik mühendislik kararıyla santralin tasarımında düzenlemeler ve iyileştirmeler yaptıklarını belirten Rolls-Royce ekibi, güç kapasitesinin ek maliyet olmaksızın 440 MW’tan 470 MW'a çıkarıldığını ve santralin konfigürasyonunun, verimliliğinin ve performans kriterlerinin optimize edildiğini açıkladı. Bu değişiklikler sonucu, her bir SMR’ın önceki tasarıma kıyasla 100 bin daha fazla eve yetecek kadar güç üreteceği belirtildi.
Öte yandan Rolls-Royce ekibi, yenilenen tasarımın çok yönlü estetik bir çatıya sahip olduğunu ifade etti. Peysajla bütünleşmesi için santralin toprak bir set ile çevrelenecek şekilde tasarlandığı ve zemin alan kullanımının düzenlenmesiyle daha kompakt bir yerleşim oluşturulduğu açıklandı.
İstanbul'da düzenlenen Nükleer Santraller Fuarı ve Zirvesi'nde konuşan Rolls Royce SMR CEO’su Tom Samson, SMR'ların ulaşılabilir, güvenli ve temiz bir enerji çözümü sunduğunu vurgulayarak, “Temiz enerjiye dair bir geleceğin inşa edildiği günümüzde Rolls-Royce olarak dünyadaki en yaygın PWR nükleer teknolojisini kullanarak yaptığımız inovasyonlarla güvenilir ve yatırım yapılabilir küçük modüler reaktörler tasarlıyoruz. Nükleer enerjinin düşük maliyetli çözümler sağlaması, güven sunması ve yatırım çekmesi bu açıdan büyük önem taşıyor. Rolls-Royce olarak biz bu beklentilere uygun teknolojiler geliştiriyoruz ve SMR’larımızla yüksek enerji depolama maliyetlerini önleyen, ölçeklendirilebilir ve temiz bir çözüm sunuyoruz. Bu doğrultuda, SMR’ların Türkiye’de de kullanılabilmesi için yetkililerle görüşmelerimizi sürdürüyoruz” dedi.
Aynı zirvede söz alan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Nükleer Enerji ve Uluslararası Projeler Genel Müdürü Afşin Burak Bostancı, dünyada elektrik enerjisi talebinin yaklaşık yüzde 11’inin nükleer santrallerden karşılandığını belirterek şunları söyledi: “Ülkemiz toplam 12 nükleer reaktöre sahip olacak 3 nükleer santral projesi kurmayı planlıyor. Diğer yandan küçük modüler reaktörler başta olmak üzere 4’üncü nesil reaktörlere yönelik yeni trendleri de yakından takip ediyoruz. Ülkemizin birincil enerji kaynağında dışa bağımlılığının azalmasında nükleer santraller önemli bir görev üstlenecek.”
Rolls-Royce, kompakt boyutu sayesinde SMR enerji santralinin çok çeşitli uygulamalar için elverişli olduğunu ve bu çesitliliğin bütün enerji sistemlerinin karbondan arındırılmasına yardımcı olacağını vurguladı. Her bir enerji santralinin, yaklaşık bir milyon* haneye yetecek miktarda güvenilir ve düşük karbonlu enerji sağlayabildiği, bunun yanı sıra santrallerin temiz hidrojen ve sentetik havacılık yakıtı üretim tesislerine, tuzdan arındırma tesislerine veya enerji yoğun sanayi bölgelerine enerji sağlamak için de faaliyet gösterebileceği duyuruldu.
Nükleer düzenleyici kurumun değerlendirme süreci sonunda nihai hale getirilecek olan tasarıma göre, kullanılacak tüm yakıtın tesisin ömrü boyunca mevcut sahada depolanacağı açıklandı.
Rolls-Royce’un Türkiye’yi SMR alanında potansiyel bir kilit partner olarak gördüğünü vurgulayan Rolls-Royce SMR Strateji ve İş Geliştirme Direktörü Alan Woods, şöyle konuştu: “Türkiye’nin Rolls-Royce SMR’larının üretimi konusunda bölgesel iş ortağımız olabileceğine inanıyoruz. Bunun hayata geçirilebilmesi açısından yerel tedarik zinciri büyük önem taşıyor ve Türkiye’nin bu açıdan oldukça uygun bir iş ortağı olacağını düşünüyoruz. Bu ortaklık, Türkiye’yi nükleer teknoloji satın alan bir ülkeden nükleer teknoloji satan bir ülkeye dönüştürebilir.” Bölgesel endüstrinin yaratacağı ekonomik avantajlara dikkat çeken Woods, “Girilecek bu ortaklık sadece Türkiye’de büyük miktarda iş imkanı yaratmakla kalmaz, bu iş imkanlarının uzun vadede sürdürülebilir olmasını da sağlar” dedi.
Woods, SMR nükleer reaktörünün dünya genelindeki 400 reaktörde mevcut olan standart nükleer enerji teknolojisini kullanması sayesinde prototip üretimine gerek duymadığını, bunun da maaliyetleri düşüreceğini ifade etti. Ayrıca, santral bileşenlerinin kurulum alanına aktarılmadan önce modüller halinde üretileceği ve alandaki montajının hava koşullarına dayanıklı bir kapalı sistem altında fabrika kalite standartlarında tamamlanacağı belirtildi. Bu sürecin, hassas faaliyetler için fabrika benzeri koşullar sağlayacağı ve üretimi olumsuz hava şartlarından koruyarak maliyetleri daha da azaltacağı vurgulandı. Sonuç olarak üretim ve kurulum faaliyetlerinde standart hâle getirilecek süreçler ile verimliliğin artırılacağı ve kurulum faaliyetlerinin yüzde 90'ının fabrika koşullarında yürütüleceği, bu sayede de yüksek kalitenin korunacağı ve öngörülen inşa sürelerinin aşılması riskinin ortadan kalkacağı ifade edildi. Yapılan tüm bu işlemlere ek olarak, kazılan toprağın sahada toprak dolgusu oluşturmak için yeniden kullanılacağı, böylelikle hafriyat atım ihtiyacı giderilerek, hem finansal hem de çevresel açıdan maliyetli olan karayolu taşıma faaliyetlerinin de azaltılacağı dile getirildi.
Şirketler birliğini meydana getiren Rolls-Royce, Assystem, Atkins, BAM Nuttall, Jacobs, Laing O'Rourke, Ulusal Nükleer Laboratuvar, Nükleer İleri Üretim Araştırma Merkezi ve TWI'nin sektördeki en iyi nükleer mühendislik, inşaat ve altyapı uzmanlığına sahip olduğu ifade edildi. Programın birinci fazında entegre ekipler halinde tasarımı ilerletmek ve geliştirilecek yeniliklerin enerji santralinin maliyetlerini düşürecek unsurlara odaklanmasını sağlamak amacıyla çalışıldı.
İnşaası ve kurulumu UK SMR şirketi tarafından gerçekleştirilecek nükleer enerji santrallerinin işletmesinin ise elektrik üretim şirketleri tarafından yapılacağı belirtildi. Bu kapsamda, hem Birleşik Krallık'ta hem de uluslararası alanda kompakt nükleer enerji santralleri işletme potansiyelinin araştırılması için ABD merkezli Exelon Generation şirketi ile Kasım 2020'de bir Mutabakat Anlaşması imzaladığı duyuruldu.
Kaynak: (BHA) - Beyaz Haber Ajansı
Yorum Yazın