Türkiye İş Bankası’nın, Cumhuriyetimizin 100. yaşı vesilesiyle düzenlediği “Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış” konferansının ilk gününde eski UNESCO Genel Direktörü Irina Bokova, Atatürk’ün en büyük miraslarından olan kadın haklarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Araştırmacı Yazar Bilsay Kuruç’un “Cumhuriyet: 20. Yüzyıla Giriş”; Doç. Dr. Doğan Çetinkaya’nın “Atatürk Dönemi İktisat Politikaları, Çağdaşlık ve Türkiye İş Bankası” temalı sunumlar gerçekleştirdiği konferansta “Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir” panelinde alanlarında öncü bilim insanları; “Yükselen Yeni Nesil İstikbal Sizsiniz” panelinde genç milli sporcular yer aldı.
Cumhuriyet’ten bir yıl sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan ülkemizin ilk milli bankası Türkiye İş Bankası’nın, Cumhuriyetimizin 100. yıldönümü vesilesiyle gerçekleştirdiği; Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un açılış konuşmasıyla başlayan iki günlük “Atatürk Vizyonuyla Gelecek Yüzyıla Bakış” konferansı devam ediyor.
Konferansın ilk gününde eski UNESCO Genel Direktörü Irina Bokova, Araştırmacı Yazar Bilsay Kuruç, Doç. Dr. Doğan Çetinkaya birer konuşma yaparken, Prof. Dr. Çiğdem Gündüz Demir, Prof. Dr. Havva İşkan Işık, Prof. Dr. Burcu Özsoy’un katılımıyla “Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir” ve genç milli sporcuların katılımıyla “Yükselen Yeni Nesil İstikbal Sizsiniz” panelleri gerçekleştirildi.
Irina Bokova
Eski UNESCO Genel Direktörü Irina Bokova, Cumhuriyetin 100. yıl kutlamalarının bir parçası olmaktan onur duyduğunu belirterek, “Mustafa Kemal Atatürk, çok büyük bir dönüşümü gerçekleştirmiş; modern, demokratik ve laik bir ülke kurmuş; uluslararası platformlarda hayranlık ve saygınlık kazanmış; kendi döneminin en ilerici liderlerinden biriydi. Eğitimi, kadın haklarını, bilimsel araştırmaları, kültürel mirasın korunmasını destekledi. Bunlar hala çok önemli değerler. Diğer bir önemli nokta da, bu fikirleri daha pek çok ülke tarafından henüz benimsenmemiş olan bir dönemde çok büyük bir sebatla gerçekleştirmiş olması” dedi.
Atatürk’ün kadın hakları konusundaki yaklaşımına değinen Bokova, “Bu, Atatürk tarafından çok vurgulanan bir konuydu. Şunu çok iyi biliyordu ki, kadın hakları eğitimden ve politik katılımdan başlar. Bu yüzden Türk kadınları seçme ve seçilme hakkını pek çok gelişmiş ülkeden önce, 1934 yılında elde etti. Bugün de Büyük Önder Atatürk’ün söylediği gibi kadın hakları için her anlamda ve her alanda savaşmaya devam edeceğiz. Sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde... Böylece kadınlar ve erkekler hayatlarını her alanda paylaşan ortaklar, eşler olacaklar; tıpkı Atatürk’ün 100 yıl önce söylediği gibi” diye konuştu.
Dijital uçurum konusuna da dikkat çeken Bokova, kadınların dijital beceriler anlamında geride kaldığını ve teknolojide erkek egemen bir dünya oluşturulduğunu, bu uçurumun pandemi döneminde daha da büyüdüğünü söyledi. BM verilerine göre şu anda internete bağlı olmayan 2,7 milyon kişinin çoğunluğunu kadınların oluşturduğunu belirten Bokova, Birleşmiş Milletler’in internet kullanımı ve becerileri gibi konulardaki eşitsizliği 2030’a kadar tamamen ortadan kaldırmayı hedeflediğini; bunun yeni ortaya çıkan iş alanlarında kadınların yer edinmesi açısından da önemli olduğunu vurguladı.
Bilsay Kuruç
Araştırmacı-yazar Bilsay Kuruç da Türkiye’nin yoksul bir tarım ülkesi olarak doğduğunu, Atatürk’ün “Köylü milletin efendisidir” sözüyle basit tarımla uğraşan köylüleri çiftçiliğe teşvik ettiğini söyledi. Kuruç, “Cumhuriyet, köylüler ülkesinde bir büyük iddia olarak kuruldu. O büyük iddia da 1919’da Samsun’da başlıyor” dedi.
Türkiye’nin kuruluş yıllarındaki üretim yapısını anlatan Kuruç, 1931 ile 1947 arasında üretilen rezervlerin çiftçiler tarafından üretildiğini söyledi. Kuruç, “Rezervi finans değil üretim dünyası üretir. Rezervin yönetimi finansa aittir. Kuruluş yıllarında rezervi üreten lokomotif, tarımdı" diye konuştu.
Bilsay Kuruç, Türkiye’nin üretim yaptıkça öğrendiğini ifade ederek, şöyle konuştu: “Türkiye birinci sanayi devrimi ürünlerini daha yapmamıştı, insanların ayağında ayakkabı bile yoktu. 1930’larda ilk sanayi programını yaptı. Türkler tarihinde ilk kez yatırım yapmayı öğrendi. Örneğin; 1934’te Kayseri Fabrikası kuruldu, Karabük’te demir çelik üretildi. Demek ki yaparak öğrendiler ve öğrenerek yaptılar” dedi.
Bir toplumun gelişimi için en önemli unsurun insan kaynağı olduğuna dikkat çeken Kuruç, şöyle devam etti: “Türkiye’nin en önemli açığı döviz açığı değildir, en önemli gerçek açık insan açığıdır. Çünkü bizim tek gerçek kaynağımız insandır. Yüz yıllar öncesinden gelen teknik bilgi birikimimiz, aydınlanmadan gelen ufkumuz olmadığı için kaynağımızın gerçek değerini ancak birlikte inşa ederek yaratabiliriz. Diğer açıkları ödeyebiliriz. Cari açığı, bütçe açığını telafi etmek mümkündür ama insan açığını ödeyemeyiz.”
Doç. Dr. Doğan Çetinkaya
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Doğan Çetinkaya da konuşmasında, çağdaşlık fikriyatının önemine işaret ederek, Cumhuriyetin ve İş Bankası’nın kuruluşunun bu çağdaşlık fikriyatından doğduğunu vurguladı. Dün ve bugün arasında küresel bir köprü olduğunu, tarih boyunca dünyada benzer olayların yaşandığını belirten Çetinkaya, “Kendimizi dünyanın dışında görmememiz gerekiyor. Kendi tarihimizi biraz ayrıksı ele alma eğilimindeyiz. Oysaki biz küresel dönüşümün her zaman çağdaş bir parçasıyız” dedi. Dünya tarihinde 17. ve 18. yüzyıldan sonra çok önemli bir değişim gerçekleştiğini, piyasa ekonomisinin ortaya çıktığını söyleyen Çetinkaya, dünya piyasa ekonomisinin dönüşümünün banka ekolünü de dönüştürdüğünü ifade etti. Çetinkaya, İş Bankası’nın Türkiye’de çağdaş bankacılığın şekillenmesinde büyük bir tarihsel rol üstlendiğini söyledi.
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” – Prof. Dr. Çiğdem Gündüz Demir
Konferansta Yekta Kopan’ın moderatörlüğünde yapılan “Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir” panelinin konuklarından Koç Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği ve Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çiğdem Gündüz Demir, panelde bilim kadını kimliğiyle yer almalarında Atatürk’ün, o dönemde tabu olarak değerlendirilen konularda attığı cesur adımların büyük payı bulunduğunu vurguladı. Demir, özellikle kadınlara örgün eğitim hakkı tanınmasının, toplumun yarı nüfusunu evden çıkarıp sanata, bilime, spora dahil etme yönünde çok kıymetli bir adım olduğunu söyledi.
Şu anda tüm dünyanın ilgisini çeken yapay zeka alanında çalışan insanları ülkemizde tutmanın önemine dikkat çeken Demir, “Bu kişilerin kendilerine ait hissedecekleri çatıların oluşturulmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Koç Üniversitesi İş Bankası Yapay Zeka Merkezi, bu çatı rolünü üstlenmeye başladı” dedi.
Prof. Dr. Havva İşkan Işık
Antalya Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Havva İşkan Işık da Türkiye’de arkeolojinin Atatürk sayesinde bir bilim dalı haline geldiğini belirterek, “Daha 1921’de, Sakarya Savaşı devam ederken ‘Ankara Kalesi’ne gidip Eti Müzesi kurun’ diyen bir Atatürk’ten söz ediyoruz. Memleketin en zor, en savaşlı günlerinde dahi bir kültürel mirasın bulunduğu, bunun korunması ve bunu koruyacak insanların yetiştirilmesi gerektiği bilinci vardı. Atatürk’ün bu anlayışı çerçevesinde arkeoloji alanında uzmanlar yetiştirilmemiş olsaydı, bir bilim olarak varlığından kimsenin haberdar olmadığı bu ülkenin kültürel mirası bizler tarafından hiçbir şekilde anlaşılamayacaktı” diye konuştu.
Prof. Dr. Burcu Özsoy
TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) Başkanı Prof. Dr. Burcu Özsoy ise Antarktika’da yaptığı çalışmalara değinerek, “Bayrağımızın çok uzak noktalarda dalgalandırılması, özellikle bilim diplomasisini ön plana koyuyor. Sahada yaptığınız çalışmalar, bilimle birleştirildiğinde masada çok büyük gücünüz oluyor” dedi.
NASA’da araştırma ve inceleme yapmasına imkan tanıyan eğitim yolculuğunu anlatan Özsoy, “NASA’da kalabilirdim, ABD’de kalabilirdim ama dönmeyi tercih ettim. Çünkü öğrendiğim tecrübeleri vatanıma kazandırabilecek tecrübeyi elde etmiştim. Şu anda 100’ün üzerinde Türk bilim insanının kutuplarda yaptığı çalışmalar var; 200’ün üzerinde bilimsel çalışma var. Gençlerimizin şu anda kutuplarda olmasına vesiledir bilim. Cumhuriyetimizin 100. yaşında artık gençlerin kutuplarda bilim yaptığı, Türk bilim insanlarının kutuplarda bilimsel çalışmalar yaptığı sürecin ileride çok daha iyi noktalara taşınmasını umut ediyorum” diye konuştu.
Milli sporcular…
Konferansta düzenlenen “Yükselen Yeni Nesil İstikbal Sizsiniz” panelinde de genç milli sporcularımız moderatör Banu Yelkovan’ın sorularını yanıtladı. Milli tenisçi Çağla Büyükakçay, Türkiye’nin genç nüfusuyla spor kültürünün gelişmesine ve başarı elde edilmesine imkân sağlayacak bir potansiyeli bulunduğunu söyledi. Büyükakçay, “Çocukların yeteneklerini ortaya çıkarmak, onlara ilham vermek önemli. Ben inanıyorum ki gelişecek spor kültürünü eğitimle harmanladığımızda ülkemizde başarılı pek çok sporcu yetişecek” dedi.
Büyük Usta unvanına sahip milli satranç sporcusu Batuhan Daştan da satrancın Türkiye’de en fazla lisanslı sporcunun bulunduğu branş olduğunu vurgulayarak, “Bu, ülkemizde satrançta iyi bir potansiyel olduğunu gösteriyor. Hedefim, hayalim bu potansiyelin ortaya çıkarılmasına katkıda bulunmak” diye konuştu.
Milli pentatlet İlke Özyüksel de “Katıldığım tüm müsabakalarda, Olimpiyat oyunlarında her geçen gün göğsümüzde taşıdığımız bayrakla ne kadar büyük bir sorumluluk aldığımızı hissediyorum. Kazandığımız madalyaların sadece bir madalya olmadığının, kazandığımız her başarıyla yeni nesle örnek olduğumuzun, topluma spor sevgisini aşıladığımızın bilincindeyiz. Milli bir sporcu olarak ülkemizdeki yetenekli çocukların önünü açmak için elimden gelen her şeyi yapmak istiyorum” dedi.
Milli güreşçi Evin Demirhan Yavuz ise “Atatürk’ün gençlere, yeni nesle dair her sözü bizlere olan inancını gösteriyor. Bize inandığı ve güvendiği için minnettarız. Ben ülkemizde özellikle kız çocuklarının her alanda olduğu gibi sporda da daha fazla katılımcı olmasını çok önemsiyorum. Kazandığım madalyaları bir anahtar olarak görüyorum. Ne kadar çok anahtara ulaşırsam o kadar çok kapı açacağıma inanıyorum” diye konuştu.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
Yorum Yazın