Dünyada 1.3 milyar insan yeterli miktarda besine erişemiyor, 2 milyar yetişkin ve 40 milyondan fazla çocuk ise obezite sorunu ile karşı karşıya kalıyor. Dünya üzerinde üretilen besinlerin 3’te 1’inin bilinçsiz tüketim nedeniyle israf ediliyor. Uzmanlar, daha az hayvansal gıda tüketilmesini, tahıl, kuru baklagiller, fındık, ceviz gibi yağlı tohumlar, sebze ve meyve gibi besinleri kapsayan sürdürülebilir beslenme modelinin benimsenmesini tavsiye ediyor. Ayrıca, besinlerin yenilebilen sap, yaprak gibi diğer kısımlarının da atılmayıp değerlendirilerek tüketilmesi gerektiğine dikkat çekiliyor.
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Görevlisi Funda Tuncer, sürdürülebilir beslenme ile ilgili değerlendirmelerde bulundu ve sağlıklı bir yaşam için önemli tavsiyelerde bulundu.
1.3 milyar kişi yeterli miktarda besine erişemiyor
Sağlığın korunması ve yaşam kalitesinin arttırılması için vücudun gereksinimi olan besinlerin yeterli miktarda ve dengeli bir biçimde alınması gerektiğini belirten Öğretim Görevlisi Funda Tuncer, “Dünya üzerinde beslenme alışkanlıkları son 50 yılda endüstrinin gelişimiyle çarpıcı bir biçimde değişti. Bu değişim toplum sağlığı açısından risk oluşturuyor. Yakın zamanda yayınlanan bir raporda dünya üzerinde 1.3 milyar kişinin yeterli miktarda besine erişemediği bildirilirken 2 milyar yetişkin ve 40 milyondan fazla çocuğun ise obezite sorunu ile karşı karşıya kaldığı belirtiliyor. Son zamanlarda dünya çapında pandemik boyutlara ulaşan obezite nedeniyle kalp hastalığı ve diyabet gibi kronik hastalıklarının görülme sıklığında da artış meydana geldi.” dedi.
Üretilen besinlerin 3’te 1’i israf ediliyor
Besinlerin işlenmesi, depolaması, taşınması ve dağıtımı gibi üretim süreçlerinde su ve toprak gibi doğal kaynakların kullanımının söz konusu olduğunu ifade eden Tuncer, “Tarım dünya üzerindeki toprak kullanımının yüzde 48’ini kapsıyor. Buna ek olarak temiz su kullanımının yüzde 70’ini tarım uygulamaları oluşturuyor. Endüstrileşme ve beslenme alışkanlıklarının değişimiyle üretim sistemlerinin doğal kaynakların bozulmasına sebebiyet verdiğini söyleyebiliriz. Buna ek olarak dünya üzerinde üretilen besinlerin üçte biri israf ediliyor veya bilinçsizlik nedeniyle kayba uğruyor.” diye konuştu.
İşlenmiş besinler kronik hastalıkları artıracak
Mevcut verilerle dünya nüfusunun 2050 yılında 10 milyar olacağı ve küresel ısınma nedeniyle dünyanın sıcaklığının da 2 derece artacağının tahmin edildiğini vurgulayan Öğretim Görevlisi Funda Tuncer, “Önlem alınmazsa günümüzdeki hayvansal kaynaklı ve işlenmiş besinlerin yoğun olarak tüketildiği beslenme alışkanlıkları ile kronik hastalıklar, mevcut besin üretim sistemleri ile sera gazı, azot ve fosfor kirliliği artacaktır. Buna ek olarak bitki ve hayvan türlerinin çeşitliliği ile su ve toprak kirliliği nedeniyle besin üretimi de azalacaktır. Bu nedenle nüfus artışı ile yeterli ve besleyici besin teminin sağlanması ve gelecekteki doğal kaynakların devamı için besinlerin üretim ve tüketiminde bir takım önlemler alınmalıdır.” dedi.
Sürdürülebilir beslenme sağlıklı yaşamı destekliyor
Sürdürülebilir beslenmenin insanlığın ve gelecekteki nesillerin sağlıklı bir yaşama sahip olmaları için besin güvencesine katkıda bulunan, düşük çevresel etkiye sahip diyetler olduğunu belirten Öğretim Görevlisi Funda Tuncer, “Sürdürülebilir beslenme biyolojik çeşitliliğe ve ekosisteme zarar vermeyecek şekilde beslenmeyi hedefliyor. Ayrıca kültürel beslenme alışkanlıklarına uygun bir şekilde ekonomik açıdan satın alınabilir besinlerin tüketimini de destekliyor.” diye konuştu.
Daha az hayvansal gıda tüketimi öneriliyor
Öğretim Görevlisi Funda Tuncer, sürdürülebilir beslenmede özellikle besin üretim sistemleriyle çevresel kaynakların yoğun kullanımına neden olan hayvansal kaynaklı besinlerin daha az tüketiminin önerildiğini söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Üretim süreçlerinde çevresel anlamda daha az doğal kaynak kullanımını sağlayan sebzeler, meyveler, kuru baklagiller ve tahıllar sürdürülebilir beslenmenin temel besin kaynaklarıdır. Bunun yanı sıra sürdürülebilir beslenmede doğal kaynakların kullanım durumuna göre kümes hayvanları, balık, süt ve süt ürünlerinin tüketimi de ılımlı miktarda öneriliyor. Söz konusu besinlerin tüketim önerilerine göre düşük çevresel etkiye sahip ve sağlıklı beslenme modelleri kapsamında akdeniz diyeti, nordik diyet, vejetaryen ve vegan diyetleri örnek verebiliriz. Buna ek olarak sürdürülebilir beslenme kapsamında geliştirilen çift piramit beslenme modeli ve gezegensel sağlık diyeti de bulunuyor.”
Sağlıklı ve dengeli besine ulaşım mümkün olacak
Sürdürülebilir beslenme modellerinin benimsenmesiyle toplumların besin seçimlerini yaparken doğal kaynakların kullanımı konusunda daha çevre dostu olacaklarını ifade eden Tuncer, “Ayrıca bu beslenme alışkanlıklarıyla gelecek nesillerin de sağlıklı ve dengeli besine ulaşımı mümkün olacaktır. Aynı zamanda besin seçimlerinin daha sağlıklı hale gelmesiyle kronik hastalıkların görülme riski azalacaktır. Bu konuda gelişen toplum farkındalığıyla besin üretim süreçleri de daha çevreci hale getirilecektir. Bu durum var olan doğal kaynakların korunmasının yanı sıra mevcut kirliliğin telafi edilmesini de sağlayacaktır.” dedi.
Sağlık için ideal vücut ağırlığı korunmalı
Öğretim Görevlisi Funda Tuncer, bireylerin mevcut sağlıklarını koruyabilmeleri için obezitenin önlenmesi ve ideal vücut ağırlığının korunması gerektiğini söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Buna ek olarak tüm besinler vücudun ihtiyacı olduğu miktarda ve dengeli bir şekilde alınmalı. Sürdürülebilir beslenmede tahıl, kuru baklagiller, fındık, ceviz gibi yağlı tohumlar, sebze ve meyve gibi bitkisel kaynaklı besinler daha çevreci olduğu için daha fazla tercih ediliyor. Süt ve süt ürünleri, kümes hayvanları ve balık orta düzeyde tüketilirken kırmızı et ve işlenmiş et ürünleri ile hayvansal kaynaklı besinlerin tüketimi azaltılıyor. İnsan ve çevre sağlığı için en ideal beslenme modelinin tamamen bitkisel kaynakların tüketildiği vegan beslenme olduğu bildiriliyor.”
Yenilebilen sap, yaprak gibi diğer kısıtmlar atılmamalı…
Bu uygulamalara ek olarak gıda israfının önüne geçilmesi için besinlerin tazeyken alınarak doğru koşullarda saklanması gerektiğini belirten Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Görevlisi Funda Tuncer, “Besinlerin yenilebilen sap, yaprak gibi diğer kısımlarının da atılmayıp değerlendirilerek tüketilmesi gerektiği belirtiliyor. Sürdürülebilir beslenmede bir bölgeye özgü olan besinler tüketim çeşitliliği sağlıyor. Buna ek olarak yerel besinlerin taşınması gerekmediğinden ulaşım sırasında meydana gelen sera gazı salınımının önüne geçmesi nedeniyle daha çevreci olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle yaşanılan bölgede yetişen besinlerin ağırlıklı olarak tüketimi tercih edilmeli.” dedi.
Kaynak: (BHA) - Beyaz Haber Ajansı
Yorum Yazın