Bağımlılığın önlenmesi için kısır döngü aşılmalı Aile içi çatışmalar madde kullanımına, madde kullanımı ise çatışmalara yol açıyor
AJANS
Aile içi çatışmaların madde kullanım bozukluklarının tedavisinde önemli bir engel olduğunu belirten İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, aile içi çatışmalar ile madde kullanımı arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor. Aile desteğinin sağlanması ve kullanıcının bu desteği kabul etmesinin tedavi sürecini hızlandırdığını vurgulayan Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Aile içi çatışmalar madde kullanımına, madde kullanımı ise aile içi çatışmalara yol açar” uyarısında bulundu. Hem kullanıcı hem de ailenin diğer üyelerinin birbirlerini suçlamalarının önlenmesi gerektiğini belirten Bolluk’a göre bağımlılığın bir hastalık olarak kabul edilmesi ve tedavi edilebilir bir durum olduğu bilinmeli…
İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, 1-7 Mart Yeşilay Haftası dolayısıyla madde ve alkol bağımlılığı konusunda değerlendirmede bulundu.
Kullanımın kontrol edilebileceği düşünülüyor
Alkol ya da madde bağımlılarının çoğunlukla kullanımı kontrol edebilecekleri düşüncesiyle madde kullanmaya başladıklarını belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “İlk kullanımdan sonrası tekrar madde alma ihtiyacı doğar. Aynı etkinin sağlanması için kullanım sıklığı ve/veya miktarı zamanla artar. Bu kısır döngünün yerleşmesiyle kişi bağımlılık sürecine girmiş olur” dedi.
Bağımlılıkta tetikleyiciler olabilir
Alkol ya da madde bağımlılığının başlamasında bazı nedenlerin tetikleyici olabildiğini ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Stresi azaltma, çevre tarafından söz ya da davranışla ödüllendirilme, cinsel tatmin ya da performans artışı, bir gruba ait olma hissini sağlama, zevk arayışı gibi sebepler tetikleyici olabilir. Ayrıca bazı kişilik özelliklerine sahip olan kişilerin bağımlılığa daha yatkın olduğu görüşü hakimdir. Bunlar, antisosyal kişilik bozukluğu gibi risk alan, dürtüselliğin eşlik ettiği kişiliklerdir. Düşük eğitim ve düşük gelir düzeyi de bağımlılık için etkenler arasındadır” diye konuştu.
Madde kullanımı beynin işlevlerini bozuyor
Bağımlılığın bir beyin hastalığı olduğunu kaydeden Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, madde kullanımının beyin işlevlerini bozduğunu ifade ederek şunları söyledi:
“Bağımlılık, alkol-madde kullanıcısının beyninde yapısal ve nörokimyasal değişikliklere bağlı olarak istemli madde kullanma davranışının zorlantılı madde kullanımına dönüşmesi biçiminde sonuçlanan bir beyin hastalığıdır. Bağımlıların yaklaşık olarak tümü ilk dönemlerde maddeyi kendi başlarına bırakabileceklerine inanırlar ve tedaviye başvurmadan bırakma girişiminde bulunurlar. Ancak bu çabaların önemli kısmı başarısızlıkla sonuçlanır. Araştırmalar madde kullanımının beyin işlevlerini bozduğunu göstermiştir. Bu bozukluk kişi, maddeyi bıraktıktan sonra uzun bir dönem de devam etmektedir. Bu nedenle tedavinin varlığı, hastanın tekrar madde kullanmamaya başlamasını önlemek için gereklidir. Öte yandan madde kullanıcılarının beklentileri farklı olduğu için tek başına bırakma girişimleri de başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. Örneğin maddeyi bırakıp çevresini değiştirmeyi istememek gibi…”
Tedavi olmayı istemek en önemli aşama…
Alkol ve/veya madde bağımlılığının tedavi edilebildiğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Madde kullanan ve tedavi olmak isteyen, bu konudaki problemlerine çözüm arayan kişi ve yakınları hastanelere bağlı Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezleri (AMATEM) ile psikiyatri kliniklerine başvurarak tedavi olabilirler. Hasta ve doktor iş birliğiyle yürütülen tedavi, 2-6 hafta arasında hastanede yatarak arındırma ve bir yıl süre ile psiko-sosyal tedavi şeklinde gerçekleşmektedir. Bağımlılık düzelebilir ancak tam iyileşmenin gerçekleşmesi için ciddi bir çaba ve zaman gerekmektedir. Kişinin tedavi olmayı istemesi ve kendini hazır hissetmesi en önemli aşamadır. Alkol ya da madde kullanımında tedavi yaklaşımları diğer psikiyatrik ve fiziksel bozukluklara göre farklılıklar gösterir. Bu bozuklukların tedavisinde çeşitli yaklaşımların farklı yeri ve önemi vardır. Alkol ya da madde kullananların tümüne etkili tek bir yaklaşımdan söz etmek mümkün değildir. Uygun tedavi görenlerde seyir oldukça iyidir. Alkol ya da madde kullanımıyla ilişkili sorunların giderilmesi seyri olumlu yönde etkilemektedir” dedi.
Aile desteği tedavi sürecini etkiliyor
Bağımlılığı olan bireylere yaklaşımda ailesine ve yakın çevresine önemli görevler düştüğünü belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bireyin tedaviye devam etmesini sağlayan en önemli etkenler arasında isteği, aile ve sosyal desteklerinin olması ve iş yerinden, aileden ya da yasal yönden bireyin baskı altında olması sayılabilir. Aile içi çatışmalar madde kullanım bozukluklarının tedavisinde önemli bir engeldir. Ailenin desteğinin sağlanması ve kullanıcının bu desteği kabul etmesi, tedavi sürecini hızlandırmaktadır. Aile içi çatışmalar madde kullanımına, madde kullanımı ise aile içi çatışmalara yol açar. Hem kullanıcının hem de ailenin diğer üyelerinin aile içi çatışmalardaki rollerini anlamasına yardımcı olunmalı ve birbirlerini suçlamaları önlenmelidir. Bağımlılığın bir hastalık olarak kabul edilmesi ve tedavi edilebilir bir durum olduğu bilinmelidir. Bağımlılığın tedavisi zahmetli bir iştir. Bağımlılık tedavisindeki başarıda ailenin ve çevrenin kişiyi desteklemesi ve motive etmesinin önemi büyüktür.”
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı